8.11.2011
ayaklı kütüphane
okumak, çağımızın en büyük enfeksiyonudur.
kitaplarla bulaşan, enfekte ettiği bireyi hızla onu yaymaya sürükleyen;
toplumu 'marjinal', bireyi 'yoz' hale getiren;
çaresiz bir hastalıktır, okumak.
ne bir virüs ne de bir parazitin hızına ulaşabileceği bir hastalık;
fikirlerle bulaşan;
kimi zaman koca bir güruha yayılan tek sözle.
duvarları yıkan ve ölmeden kurtulamadığımız.
işte, ben de bu hastalığa yakalandım.
ve bir aids hastasının sinema koltuklarına kanlı iğne batırması gibi;
bu hastalığı çevreme yaymaya çalışıyorum;
acımasız ve sessizce.
bu nedenle 'ayaklı bir kütüphane' kuruyorum.
daha çok bireyi, daha hızlı enfekte etmek için,
daha çok temiz beyni fikirlerle zehirlemek için,
daha çok insanın okuması için,
daha çok iyi kitapla tanışmak için...
sizi bu fikri eyleme çevirmeye çağırıyorum:
okuduğunuz 'iyi' bir kitabı bu kütüphanede paylaşın
ya da istediğiniz bir kitabı buradan alıp okuyun.
daha çok kitabın yürümesi dileğiyle...
(not: şu an sadece 10 kitabım var, yanda gördüğünüz üzere. eğer iletişim bilgilerinizi ve paylaşmak istediğiniz (ya da okumak istediğiniz) kitapları e-posta adresime, bakınız: yine yanda, gönderirseniz, ayaklı kütüphaneyi büyütebilir(ya da ondan yararlanabilir)siniz.)
7.11.2011
Kalp Krizi
bir önceki
aşamada takılı düşünceler. ne somut bir anlam ifade ediyorlar
ne de estetik bir güzellik. ancak yazılacaklar ve bunun farkındalar
ki bu zaten onlar için yepyeni bir hal. belki de sadece avangart.
buradan başlamak iyi fikir olabilir; yeninin formu.
11.07.2011
Genet'nin Çocukları
hayatım
boyunca iki çeşit küfür işittim. ilk grup, benim suçlarımdan doğanlar;
götveren, ibne, pezevenk… diğerleri ise, kader gibi üstüne çökmüş olanlar; piç,
orospu çocuğu, itin dölü… çoğunlukla insanlar ilkini tercih eder küfür yiyeceklerse.
yaptıklarından dolayı aşağılanmayı, nefret edilmeyi, tiksinilmeyi, suçlanmayı
isterler. eğer en dipteysen anlarsın ki bazen tek değerli olduğunu hissetme
yolun da budur.
10.07.2011
9.07.2011
Berber Ahmet'in Can Sıkıntısı
Sıcak bir yaz günü düşmüşken mavi naylonların üzerine, Berber Ahmet boynu bükük oturmaktaydı evinin damında. On gün olmuştu celp kağıdı geleli.
- Her vatan evladı gibi bizim Ahmet de paşa paşa yapacak elbet askerliğini…
- Her vatan evladı gibi bizim Ahmet de paşa paşa yapacak elbet askerliğini…
8.07.2011
7.07.2011
6.07.2011
Hiç
Camda buğu, anlaşılmayan anonslar ve hafif kar. Son dinlenme tesisi de geçilmiştir böylece. Silkinir otobüs. Aydınlık, sonra loş ve tekrar karanlıktır. Yine sessiz uzun bir yol sürükler seni bilinçsizliğe.
Kızıllık çarpar gözüne, sonra sarı ve yeşil. Şehrin gürültüsü kulaklarında yankılanmaya başlar. Kepenkler ve motosikletler. Yavaşlar ve çığırtkan sesleri örter gürültüyü. ‘…geçmiş olsun. Devam edecek…’.Uyanma vakti…
Bagajın yoktur indiğin gibi koparsın kalabalıktan. Şehir, ıssız ve sakin. Seni kucaklar tüm soğuğuyla. Az kalmıştır artık ailene ulaşmana. Son üç günün en güzel saatleridir. Güneş doğmadan son ayaz da vurur yüzüne. Sokak lambaları yerini şafağa bırakır. Sıcak bir nefestir senin için ev ve ürkek bir ten.
Otomatlar sırayla yanar. Anahtar en sessiz haliyle kapıyı açar. Çantan senin parçan değildir artık ve de pardösün. Yatak odanıza ilerlersin, bakmak için uyuyuşuna. Görürsün ki uyuyan sensindir sevdiğinin yanında.
Kızıllık çarpar gözüne, sonra sarı ve yeşil. Şehrin gürültüsü kulaklarında yankılanmaya başlar. Kepenkler ve motosikletler. Yavaşlar ve çığırtkan sesleri örter gürültüyü. ‘…geçmiş olsun. Devam edecek…’.Uyanma vakti…
Bagajın yoktur indiğin gibi koparsın kalabalıktan. Şehir, ıssız ve sakin. Seni kucaklar tüm soğuğuyla. Az kalmıştır artık ailene ulaşmana. Son üç günün en güzel saatleridir. Güneş doğmadan son ayaz da vurur yüzüne. Sokak lambaları yerini şafağa bırakır. Sıcak bir nefestir senin için ev ve ürkek bir ten.
Otomatlar sırayla yanar. Anahtar en sessiz haliyle kapıyı açar. Çantan senin parçan değildir artık ve de pardösün. Yatak odanıza ilerlersin, bakmak için uyuyuşuna. Görürsün ki uyuyan sensindir sevdiğinin yanında.
5.07.2011
Lacivert
Güneş, solgun koltuklara vurmaya başlamıştı A kalktığında. Hala duruyordu kaşık, çakmak, şırınga… Gözlerini ovuşturup B’ye baktı, o hala uykudaydı. Kendini her zamankinden farklı hissediyordu; ne baş dönmesi ne de mide bulantısı vardı. Akşamki âlemi hatırlamaya çalışıyordu.
4.07.2011
Monoton
VY Canis Majoris yıldızının daha keşfedilememiş bir gezegeninde, adları konulmamış yaratıklar yaşardı. Evler yapar, alış-verişe gider, savaşırlar ve yemek yerlerdi. Tıpkı bizim gibi. Hatta onlardan biri bir şeyler karalardı, kendi aklınca, bilinmeyen diyarlar üstüne. Tıpkı benim gibi. İşte bu insanlar 450 milyon dünya yılında bu hale getirmişlerdi gezegenlerini.
3.07.2011
2.07.2011
Elma Ağacı
Bir tanıdığımıza yemeğe gitmiştik. Ben 8, abim 15 yaşındaydı. Güzel bir akşam yemeğinden sonra iki aile hala masada oturuyordu. İki yaşlı adam sohbete dalmıştı. Annem ve Sinem Teyze meyveleri getirmek için mutfağa gitmişlerdi. Biz abi-kardeş büyüklerin konuşmasını anlamaya çalışıyorduk.
Masaya meyveleri geldi. Şeftali, üzüm, erik, kavun ve elma. Meyveler çok güzel görünüyordu. Babam da meyvelerin güzelliğine atfen:
Masaya meyveleri geldi. Şeftali, üzüm, erik, kavun ve elma. Meyveler çok güzel görünüyordu. Babam da meyvelerin güzelliğine atfen:
1.07.2011
Bre Hızır
Darağacı sana bakar sen darağacına. Yıllardır üzerinde durduğun platform şimdi yıkılmakta. Elindeki siyah eldiven yakmayacak artık ayalarını. Neresinden bakarsan bak güzel ama hadise. Anın kaybı değil üzüntün yılların hasreti bu güne artık dem vurmanın zamanıdır ayaklarını uzatıp. Nerde lisan döken sen nerede koca cellâtlık içindeki. Hafta bitmekte ve yarın Pazar. Artık ihtiyacı kalmayacak sana komutanların ya da başbakanın. Sen evinde mışıl mışıl uyuyamayacaksın yarın birinin daha ölümünü izleyeceğim diye. İşte artık azap vakti cellât amca kapında bekleyecek her gün seni mesai arkadaşın Azrail gaddarca. Erdemsizlik bu yaşta tak ediyor ya insana. Ne senin nefesin sonsuzluğa yeter ne de öldürdüklerinin. Artık bir farkın kalmadı sen de onlardan birisin. Oyun bitti perde kapandı yargıç ve cellât için.
30.06.2011
29.06.2011
Dragon
KA-241’in kanına saat 7.23’te kortizon verildi. KA–241’nin, robotların insanlara karşı zararları yüzünden robotların kaldırılmasından beri arşiv bölümünde görevli olduğu polis departmanına gitmesi için yaklaşık 17 dakikası vardı. Bu süre içinde küresel ısınmadan dolayı suyun yerini almış temizlik kremlerini vücuduna sürmesi ve genetik uzmanlarının vücudunda yaptığı değişiklerden dolayı günlük besin ihtiyacını karşılayacak iki hap alması gerekiyordu. Bu işlemleri yaptıktan sonra, suyun yokluğundan dolayı atmosfer inceldiği için, yaşadığı 1000 daireli apartmandan yeryüzüne çıkarken, sıcağa ve ışığa karşı dayanıklı üniformasını giymesi gerekiyordu. Ve apartmandan dışarı çıktığında, herhangi bir taşıta sahip olmadığından, işe gitmek için yeraltındaki hızlı tren istasyonuna inmesi gerekiyordu.
28.06.2011
İlahın Takdisi
Hislerimizin sanrılardan oluştuğu anlar vardır. Hiç bir umudumuzun tükenemediği sonsuza kadar. Lakin o andır insanın sınandığı hayvanmışçasına.
Elbette ilahlarında hastalıkları vardır bizim içimizde. İşte o hikaye:
Elbette ilahlarında hastalıkları vardır bizim içimizde. İşte o hikaye:
27.06.2011
Uğultu
Başım çok ağrıyor. Neredeyim ben? En son arkadaşlar ile içmeye gitmiştik şimdi ben bu ormandayım(nasıl ormansa ağaçlar ya kuru ya da yanık toprakta ayağımın girecek kadar çatlaklar). Çok fazla uğultu var ama böyle bir yere göre büyük ihtimal ondan başım ağrıyor. Bizim Sencer nerde?
26.06.2011
Ölümü Beklerken
Gencin gözbebekleri iyice küçülmüştü. Parmaklıkların hücre duvarındaki gölgesi iyice belirginleşmişti. Bu sabah güneş gence daha parlak gelmişti. Sanki yanında bir ziyaretçi getirmişti. Azrail'in ta kendisiydi. Binlerce kanadı ve muazzam parlaklığıyla güneşi gölgede bırakıyordu. Her ne kadar hücrenin dış dünyaya açılan tek penceresinden göremese de güneşi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)