27.06.2011

Uğultu

Başım çok ağrıyor. Neredeyim ben? En son arkadaşlar ile içmeye gitmiştik şimdi ben bu ormandayım(nasıl ormansa ağaçlar ya kuru ya da yanık toprakta ayağımın girecek kadar çatlaklar). Çok fazla uğultu var ama böyle bir yere göre büyük ihtimal ondan başım ağrıyor. Bizim Sencer nerde?
En son onla halı saha muhabbeti ediyorduk. Galiba onun bir şakası bu. Ama yine de içimde bir huzursuzluk var. Bu ormanda huzursuz olmak elde değil. Düşüncelerimi toplayamıyorum. Nasıl çıkacağım bu ormandan? Bizim kasabanın her yerini bilirim. Ama böyle bir yeri hiç gördüğümü hatırlamıyorum. Burası kesin Alyas’tan(bizim kasaba) rahat 50 kilometre uzaktır. Bence ilk önce şu uğultunun kaynağını bulmalıyım. Çünkü uğultu ne yaprakların çıkardığı bir ses ne de bir hayvan sürüsünden geliyor gibi. Ayağa kalktım ve üstümü başımı çırptım. Cebimi yokladım. Cebimde; bir çakı, birkaç sigara ve bir çakmaktan başka bir şey yok. Zaten Sencer ile içmeye gittiğimiz de o ısmarlıyordu. Galiba terfi mi etmişti öyle bir şeylerden. Ondan para almadım yanıma. Hem o kadar tekin bir yer olmadığını biliyordum içmeye gideceğimiz yerin. Neyse bunları boş verelim. Yürüdükçe orman daha da karanlık geliyordu gözüme. Oysa güneş daha yeni doğmuşa benziyordu. Yürüdüm yürüdüm. Bir yandan bitkilere bakıyordum. Ama bu kadar çok ağaç olmasına rağmen bir tane böcek ya da hayvan göremiyordum. Sanki bir nükleer bomba düşmüş gibi. Hiç kimse yok, hiçbir kıpırtı sadece ve sadece beyin patlatan koca bir uğultu var. Yaklaşık bir saattir yürüyorum. Ama hala bir şey yok. Sadece uğultu biraz arttı. Sıkıntı içimi kemiriyor. Sencer eğer bu bir şakaysa işin bitti. Şu anda benim çoktan işte olmam lazımdı. Nasıl ikna etti beni içmeye hatırlamıyorum. Ama helal olsun pazar gecesi bara götürdü ya. Benim gibi işkolik birisini. Ama benim işimde güzel şimdi sevilmeyecek iş değil. Sabahtan akşama kadar oturuyorsun masa başında, ara sıra bir adam geliyor, onun telefonla ilgili işlemlerini yapıyorsun. Geri kalan zaman arkadaşlarla muhabbet. Ama bizim normalde telefon faturalarını almamız gerekiyor. Yeni uygulama bu işi görüyor. Adam evinden giriyor kimliğini internetten ödüyor faturasını. Çok uzattım ben de işimi anlatmayı. Ama ben devlet memuruyum. Vasıfsız bir çalışanım yani. Başka özel bir yeteneğim yok. Ara sıra kitap okurum. Arkadaşlarla halı saha maçı yaparız o kadar. Geri kalan hayatım ya televizyon ya da oturup konuşmaktır. Güneş iyice kızıştı. Sanki bu uğultu güneşten geliyormuşçasına ağır ve rahatsız edici. Acıkmaya başladım. Üstümdeki gömlek bira kokarken ter kokmaya başladı. Bir hacet gidereyim diyorum her yer açık dümdüz, dazlak alan bir gören olur diye korkuyorum. Aman insanlık işte kim olacak senden başka burada senden başka be İlhan. Neyse 100 numaraya da gittikten sonra yola devam. Koyu dumanlar görmeye başladım uğultunun geldiği yerden. Yaşasın demek ki bir fabrika ya da bir maden gibi bir yer var orada. Adımlarımı hızlandırdım. Daha hızlı daha hızlı. Ama gittikçe orman içime daha büyük bir sıkıntı veriyor. Bir yandan da oraya gitmem gerektiğini yüreğim haykırıyor. Biraz duraklayayım. Bir sigara içeyim. Bu mide sigarayla doymuyor tam tersine kusacak gibi oluyorum. Sigarayı yarıda attım. Midemi bulandırdı. Zaten bu sigarayı ilk kullanmaya başladığımda kusacak gibi olmuştum. Ama sonra alıştım. Ayda 700 ile anca bu kadar. Yürümeye devam. Yürürken bir şey fark ediyorum; yaklaşık 3 saattir bu ormanda olduğum halde ağaçlara hiç dikkat etmemiştim. Bu ağaçlar normal bildiğimiz ağaçlara benzemiyor. Bunlardaki kıvrımlar insanları andırıyor. Sanki bir birine seslenen dev yüzleri gibi ya da suskun bir insanın üzüntülü hali vb. Biraz sıktı bu durum beni yani ağaçların insan yüzlerine benzeyişi. Hatta bir tanesi şu bizim müdüre benziyor. Şişman bir surat bana somurtuyor. Susuzluk hissetmeye de başladım. Bu iyiye işaret. Çünkü susuzluk bana açlığımı unutturacak tek şey. 6 bira devirdikten ve sızdıktan sonra doğal bu susuzluk. Dumanlarla aramızda en fazla 5 km var ama ben ne baca ne de fabrika benzeri bir yapı görüyorum. Peki, bu git gide ağırlaşan uğultunun sebebi ne? Esrarengiz bir şey olmasından çok korkuyorum. Özellikle yerin dibinden gelen lavlar bu dumanı oluşturuyorsa. Şimdilik en iyi ihtimali düşünelim. Büyük ihtimal yurtdışında değilim. Bu bitki örtüsü tanıdık geliyor gözüme. İnşallah dumanın çıktığı yerde bir maden ocağı. Bilinmezlik ne kötü bir özellikle canınızı almaya yakın olduğu sırada. Yaklaşık 1 km var aramızda ama hiçbir iz yok toprak üstünde dumandan başka. Açım, yorgunum ve en önemlisi de susuzum. Yaklaştıkça doğal olarak ağaçların gövdeleri kararmaya başlıyor dumandan dolayı ve ses çekilmez bir hal alıyor. İçim titriyor sesle. Uğultu kalbimden geliyor sanki. Ve en sonunda delikle aramda hiç bir şey kalmadı. Ama ortalıkta sadece bir delik var. Yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyor ve tansiyonum artıyor. Nefes almak çok zor bu gaz ciğerlerimi yakıyor ama bir yandan da hoşuma gidiyor nedense. Delikten duman çıkışından hiçbir şey gözükmüyor. Ama ben çok yorgunum ve susuzum. Eğer görebildiğim bir yerde bir insan izi olsa oraya gitmeye hazırım ölümüne. Sorun şu etrafta insan izi yok. Biraz dinlenmek için bir ağaca yaslanayım diyorum. Ama ağaç kıpırdıyor. Korkum büyüyor. Burası insanlarla uzaktan yakından alakası olmayan bir yer. Neden burada olduğumu anlamıyorum. Tek düşünebildiğim deliğin içine atlamak. Uğultuya nasıl dayanırım peki? Ama burada ölmek istemiyorum. Burada ağaçlar canlı ama bir o kadar cansız. Burada bir sanayi var ama bu bir canavar ağzı bile olabilir. Tekrar ağaca dokunuyorum ağaca. Yine beni itiyor. Nasıl olur? İmkansız. Yoksa delirmek mi üzereyim. Yo bunlar gerçek çünkü uğultu başımı ağrıttı ve ağaç derimde çizikler bıraktı. Kanamayan yanan çizikler. Ne oluyor hala bir anlam veremedim. Tek isteğim buradan kurtulmak. Bunun bir şaka olmadığına eminim artık. Tek yapabileceğim şu deliğe atlamak. Başka ne yapabilirim söyleyin bana. Bir insanın burada nasıl yaşayacağını bile düşünemiyorken etrafta insan kalıntısı mı arayayım? Yo bunu yapmayacağım. En fazla 3 km bilemedin 5 km gidebilirim. Ancak o kadar uzakta insan kalıntısı görünmüyor. Hem gitsem ne diyeceğim? ‘Hey bakar mısınız? Ben şu hareket eden ağaçların yanından geliyorum. Bir şey soracaktım. Bu uğultu ve duman çıkaran koca delik ne?’ Saçmalamayın. Benim şu an tek şansım şu delik ya delik beni güneşten kurtaracak ya da burada öleceğim. Ve bu ölüm nedensiz bilinmezlikler içinde olacak. Ama insan içinden bir şansım var diye düşünüyor: Koca, uğultulu delik. Koskoca düzlükte ne dağ gözüküyor. Sadece ağaçlar ve bu dumanlı delik. Ağaçların insan olabileceği düşüncesi içimi ürpertiyor. Ya bunlar gerçek insanların bir iz düşümüyse buraya. Korkular; açlık ve susuzluktan daha çok kırıyor azmimizi. Tek yapabileceğim şey var. Atlamak. Saat 5-6 gibi artık uğultu gelmiyor kulağıma. Bir çağrı bir insan sesi. Evet bu bu annemin yıllar önce kaybettiğim annemin sesi gel diyor bana bana gel diyor. Ama başka çarem yok. Ne gidecek yerim ne içecek suyum ve ya yiyecek bir şeylerim var. Ağaçlar ve ben başkası yok. Delik tek kurtuluş bu ağaçlardan. Ağaçlar bana bakıyorlar sanki dik gözlerle bana sadece bana yüzüme. Sanki dünyanın en büyük günahıymışım gibi tek isteğim artık bakmamaları. Ne su istiyorum ne de yemek bakmasınlar yeter. ‘ Bakmayın bakmayın yo hayır lütfen ben bir şey yapmadım.’ Annem çağırıyor en sevdiğim yemeği yapmış yanında güzel bir gazoz. Anne bekle beni geliyorum. Ve atladım. Çilem bitmişti ne susuzluk ne ağaçlar ne de güneş vardı artık. Ben, duman ve annemin… hayır uğultu...