bir önceki
aşamada takılı düşünceler. ne somut bir anlam ifade ediyorlar
ne de estetik bir güzellik. ancak yazılacaklar ve bunun farkındalar
ki bu zaten onlar için yepyeni bir hal. belki de sadece avangart.
buradan başlamak iyi fikir olabilir; yeninin formu.
sorguladığımız
şeyler sıklıkla yabancı ve tanıdık yanları bir arada tutan
konulardır. temellerinde bu iki özelliği bulundururlar çünkü;
tanımadığımızı sorgulamaya cesaret edemezken; yabancı
hissetmediğimiz bir duruma karşı savcı soyutlanmasını
oluşturamayız içimizde. bu kadar temel iki özellik her alanıyla
bağlantılıdır hayatımızın. en azından her şeyle bağıntılı
bir ağacın büyük bir dalıdır.
bütünsel
ve tekil düşünce anlayışları, bilgeliğin iki temel dalı
olarak ele alınır her daim. ancak şu hiçbir zaman fark edilemez;
her tekil düşünce bilgeliğe karşı konmuş bir manifestodur.
bütünün reddi bir anlamda bilginin ve onun geliş yolunun
kabullenilmeyişidir. çünkü bilge diye ele aldığımız kişiden
temel beklenti; bizim “aklımızın ermediği” konularda üstün
kontrol ve bilgi seviyesidir.
kontrol ve
bilgi olayın iki zıt birleşenidir. bunu fark ettiğinizde ise ilk
sorgu maddeniz, evren ve tanrı olur. bunun için tanrı size evini
vermiştir. bu şekilde kolaylıkla kendisine karşı ortaya atılan çelişkiyi başından savar.
evinde en
temelinde sonsuz kontrol ve sınırsız bilme arzusu yer almaktadır.
bu sizi bir insana yaklaştırır, onun hayatı üzerine kararlar
aldığınız sırada gönlünüzü rahat ettirir ve birbirinize
bağlar. bunlar temel fonksiyonları olduğu için evinin, herhangi
birinin çıkarılmasında farklı sevgi türlerinin oluşmasıyla evin kaybolur. lakin tüm bunlara rağmen, bu iki arzunun
en kötü yanları hala söylenmemiş olarak durmaktadır.
biz en başa
dönelim. bir evin nasıl başlar? bu sorunun tek cevabı yoktur.
birkaç katmanda görülür ve katmanlar her kişi için değişir.
ben burada kendimi standart alacağım.
ilk evre
umut evresidir. asıl sembol gülümsemedir. hayatınızın en parlak
hislerine bu dönemde sahip olursunuz. bu evrenin temel özellikleri;
tanrılaştırma, eskiyi yıkım ve bariyerlerdir. bu üç özellik
size bir devrimdeymişsiniz izlenimi verir. hatta sıklıkla
burnunuzda hafif bir kan kokusuyla gezersiniz. bunun en temel nedeni
sizi savaşa hazırlamaktır. bu evrenin sonunda en azından
kendinizle kavga edip karşınızdakini kazanacaksınızdır.
evre ikiye
geçilir. bu evre ise, sunum evresidir. yaşadığımız yüzyılda gayet
kısa hale gelse de bu evre en temel evresidir, evinin. çünkü en
temel özelliği bu evre yaratır; anlaşılmazlık. tıpkı evin
gibi ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini fark etmediğiniz tek
dönemdir. bu anda karşınızdakinin kendini ödül olarak gördüğünü
düşünür ve kendinizi sunarsınız. bu durum, karşılıklı
olunca işler daha karmaşık haller alır. ilk olarak yalanların,
başkalarının ve kuralların girebileceği zamanlar bu evrenin
sonuna denk gelir.
üçüncü
evreye geçilmiştir; uyum. bu evre sıklıkla ilk cinsel tatminle
rastlaşır. ya da cinselliğin geçmiş önemini kaybettiği
düşünüldüğü hallerde, ilk uykunun paylaşılmasıyla. temel
özellikleri; en çok karşı cinse benzenmeye başlayan evredir. bu
evrenin sonunda iki taraf da en alt tabakaya kadar inmeyi
başaramamışlarsa birbirlerinde, ilişkinin sonsuzluk evresi
gerçekleşemez. zaten sonsuzluk evresi bundan önce zihnin ölümüyle
sınırlandırılmıştır.
evin,
tüm manzaranın izlendiği o platoya çıkmıştır. artık görüş
evresidir. iki anlamlı bir evredir bu; neredeyse her konuda iki
taraf da görüşlerini belirtir bu evrede ve gerçekçi öngörüye
ilk kez bu evrede sahip olunur.
bir ara
vermek gerekirse bu sınıflandırmadansa ben kendi hayatımda
eyleme göre sınıflandırmayı tercih ediyorum; gül, öp, sarıl,
elini tut, bak, gör, uyu.
düşüş
başlar; kırılma evresi. kafada yaratılan hayaller teker teker
kırılmaktadır. tek kurtuluş basitleşmek yahut aşırı
entelektüelleştirmektir sorunları. ancak hiçbiri tam çözümlemez.
sadece geçiştirmelerle yaşanır. bu dönemin en karakteristik
özelliği hatırlandığında ağızda paslı bir tat bırakmasıdır.
uçuk beyaz
bir dönem başlar ardından, ki bu zamana kadar evini yaşayan ruh
ölmediyse yaşanan evrelerde; unutuş. umuttan sonra en canlı
evresidir evinin. tekrar görme duyusu dokunma duyusundan almıştır
iktidarı. en başta anlamadığınızı düşündüğünüz şeyler
anlaşılır gibi gelmeye başlar. ancak bunun tek nedeni kafanızdaki
kötü şeyleri fark etmeden silmenizdir. ilk gerçek anlamda
fedakarlık bu zamanlarda başlar, bundan öncekiler sadece ödenmesi
için çok uzun vade konmuş borçlardır. bazı vakalarda ilk
çocuk bu dönemde görüldüğü için bu döneme aile evresi de
denir.
ve
sonsuzluk. artık evin sabittir. kendini evin olarak göremeyecek
kadar da dertsiz. bu dönemde kontrol ve bilme arzusundan
arınılmıştır. artık zihin ölümü gerçekleşemez, beden
ölümlerinde bile. artık sevilen şeyin tam anlamıyla farkına
varılmış ve içselleştirilmiştir. ne eleştiri, ne kopuşlar
kalır. yalnız iç çekişler alçalış ve yükselişlerin
belirtisi olabilirler. artık sevilen sendir.
dediklerim
netliklerden uzaklaştıkça kendilerini doğrulayan haller ve bunu
yaparken kendileri hariç her şeyi doğurmaya gebeler. en basitinden
ağlayışları ve serenatları.
tüm
bunları geçirdikten sonra şunu fark eder insan. bir bütün olmak
gerekmez. bu sadece içinde bulunduğun dünyanın isteğidir ve sana
huzuru verir. hatta kimi zaman “sadece bu” dedirtmekten başka
bir hal değildir.
her şeye
rağmen insan aldatır. başta kendini. sonsuz kontrol ve sınırsız
bilgi arzusuyla yanıp tutuşarak oynar ve her zaman kolay yollarını
bulmaya çalışır oyunun. sıklıkla yanılır. ya bireysel
oynayarak bu iki isteğini gerçekleştirir ya da karşısındakini
hapsederek. işte bu anlar intiharıdır bir şeylerin. başta evinin.
neden takılı kaldım ki? parçalanan
düşünceleri yere dökmek pek iyi bir fikir değildi. özellikle
hepsinin temel bir ruhsal sorunda birleştiğini görünce, keşke
öncekiler gibi gizleyerek yazsaydım dedim. ama bunu da denemem
gerekti.