2.07.2011

Elma Ağacı

Bir tanıdığımıza yemeğe gitmiştik. Ben 8, abim 15 yaşındaydı. Güzel bir akşam yemeğinden sonra iki aile hala masada oturuyordu. İki yaşlı adam sohbete dalmıştı. Annem ve Sinem Teyze meyveleri getirmek için mutfağa gitmişlerdi. Biz abi-kardeş büyüklerin konuşmasını anlamaya çalışıyorduk.
Masaya meyveleri geldi. Şeftali, üzüm, erik, kavun ve elma. Meyveler çok güzel görünüyordu. Babam da meyvelerin güzelliğine atfen:
- Of be! Bunlar yenmez, yanında içilir, diye bir laf attı ortaya.
- Hadi, buyrun, dedi Sinem Teyze.
Abim elini elmaya atar atmaz, babam eline sertçe vurdu:
- Hidayet, elma yasak sana. Eşek kadar adam oldun. Hala laftan anlamıyorsun.
- Ne olacak ki? Yesin çocuk elmayı, dedi Ragıp Amca.
- Olmaz Ragıp. Karışma lütfen. Bir bildiğimiz var. Bu çocuk elma yemeyecek, en azından ben ölene dek, diye karşılık verdi babam.
Bir an soğuk bir sessizlik oldu. Sonra Sinem Teyze neşeyle:
- Hadi ama bakmanız için mi getirdim bu meyveleri,dedi.
Herkes meyve tabağına elini attı. Ben de elimi elmaya atmıştım ki, meyvelere dokunmamakta niyetli olan abimin sert bakışlarıyla ezildim. Elmayı geri bıraktım.
Bu olaydan yaklaşık 20 yıl sonra bir gece babam yatağında ansızın öldü. Duyar duymaz abim ve ben hemen baba evine geldik. Abimde pek yas havası yoktu. Daha çok bir dinginlik söz konusuydu.
Yağmurlu bir Cuma günü cenazesi kılındı. Cenaze defnedilip, başsağlığı dilendikten sonra abim, ben ve annem kaldık tek mezarın başında. Abim, paltosunun cebindeki elmayı hatır hutur yemeye başladı. Babamın sağlığında izin vermediği şeyi zevkle yapıyordu. O gün abimin yüzünde hiç görmediğim bir tebessümü gördüm kızıl elmasını çöpünü bile bırakmadan yerken.
Bir hafta sonra abimin eşi aradı. Abimin çok rahatsız olduğunu, çabuk gelmem gerektiğini söyledi. Bu çağrı üzerine ben de tüm işlerimi bırakıp abimin yanına gittim.
Abim yatakta uzanıyordu. Yaşına göre çok yaşlı ve güçsüz gözüküyordu. Bir eliyle midesini tutuyordu. Bir şeyler demeye çalışıyordu ama ağzından tek bir laf çıkmıyordu. Eve gelen doktor sorunu anlayamamıştı. Hastaneye yatırılması gerektiğini söyledi. O gece abimi hastaneye kaldırdık. Refakatçi olarak karısı yanında kaldı. Ben de abimlerin evinde.
Ertesi sabah başka bir doktor muayene etti. Ancak o da sorunu anlayamadı. Birkaç ülser ilacı verip, serum taktı:
- Yarın, ültrason ve mide filmi çekeriz, o zaman neyi var belli olur, dedi ve çıktı. Ancak abim ertesi sabahı göremedi. Babam gibi geceleyin ansızın öldü. Ağzında birkaç damla kanla.
Hiçbir tetkik yapılmadan ceset yıkandı, cenaze namazı kılındı, defnedildi. Sessiz ve ani bir ölüm olmuştu tanıdıklar için.
Ardı ardına gelen iki ölüm annemi ve beni çok etkiledi. Annem depresyona girdi. İzin alıp onun sağlığı için hastane hastane gezerken bayağı zaman geçti. En sonunda ben ve karımla yaşamaya başladı.
Annemin sağlığına kavuşmasıyla abim hakkında aklıma takılan soru yine ön plana çıktı: Neden ölmüştü?
Neden öldüğünü bilmeden gömmüştük. Sanki acı bizi acele etmeye zorlamıştı. Annemle konuştuktan sonra onun da merak ettiği bir soru olduğunu anladım. Ölünün mezarını açmak büyük günahtı ama bazen merak günahı gerekli kılıyordu.
Otopsi için üniversitedeki adli tıp bölümüyle görüştüm. Konu ilgilerini çekti ve araştırma için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Ama aileden birinin tüm otopsi süreci boyunca ekibin yanında bulunması gerekiyormuş. Ben de refakatçiliği kabul ettim. Bunun üzerine adli tıp bir kaç ay sonraya randevu verdiler. Mezarın kazılacağı gün saat dokuzda orda olmam için.
O gün geldi. Cenazeden sonra ilk kez geliyordum abimin mezarına. İlk başta abimin mezarını bulamadık. Sonra baktık ki genç bir elma ağacı abimin mezar yerinde büyüdüğü için bulamamışız. Mezarlık görevlisine sorduğumuzda ‘nerden çıktı bu ağaç?’ diye bilmediğini söyledi.
Otopsi ekibi ağacı pek kafalarına takmadan kazmaya başladı. Ağacı kökünden çıkarırız, sonra tekrar geri dikeriz dediler.
Kazdılar, kazdılar, kazdılar. Ağacın köküne ulaşamadılar. En sonunda kürekler küt bir şeye çarptı. Herkes mezar çukurunun içine doğru eğildi. Kazıcı, kürekle çarptığı şeyin üzerindeki toprağı hafifçe kaldırınca, herkes ağzı açık kaldı. Elma ağacının kökleri kanlı kefenin içindeydi.