1.07.2011

Bre Hızır

Darağacı sana bakar sen darağacına. Yıllardır üzerinde durduğun platform şimdi yıkılmakta. Elindeki siyah eldiven yakmayacak artık ayalarını. Neresinden bakarsan bak güzel ama hadise. Anın kaybı değil üzüntün yılların hasreti bu güne artık dem vurmanın zamanıdır ayaklarını uzatıp. Nerde lisan döken sen nerede koca cellâtlık içindeki. Hafta bitmekte ve yarın Pazar. Artık ihtiyacı kalmayacak sana komutanların ya da başbakanın. Sen evinde mışıl mışıl uyuyamayacaksın yarın birinin daha ölümünü izleyeceğim diye. İşte artık azap vakti cellât amca kapında bekleyecek her gün seni mesai arkadaşın Azrail gaddarca. Erdemsizlik bu yaşta tak ediyor ya insana. Ne senin nefesin sonsuzluğa yeter ne de öldürdüklerinin. Artık bir farkın kalmadı sen de onlardan birisin. Oyun bitti perde kapandı yargıç ve cellât için.
Diye düşünerek ayrıldı ölüm avlusundan Hızır Efendi. Adının tersiydi aslında görevi, kelle uçur babam bre kelle uçur. Nerde bir genç kellesi güzel kesilir bunun. Bazılarının atlas omurundaki çıkıntı etkiler seni bazılarının âdem elmasının büyüklüğü hepsi boyunda olacak en sonunda hepsi yağlı ilmiğin ucunda ve artık son günün de Azrail’i göreceksindir. Hem benim olacaksın hem kara toprağın şimdi son dua boşuna hiçbir takdis göndermez seni orucuna. Gel koynuma bre Hızır demin sonudur an kraliyetinin sonudur karşıda duran.
Der içinden Azrail’in uşağı bir melek ve elindeki bastonu yere sürttü. Yeri kayganlaştırdı hademe Veli Efendi’nin sildiği yeri. Hızır Efendi ağır cüssesiyle yürürken selamı çaktı Veli Efendi’ye. Ancak selam çakmasıyla kayması bir oldu ve kapaklandı yere. İşte orada son nefesini verdi dağ gibi Hızır Cellât. Azrail’in karşısında gözleri yaşlı beyni kanlı durdu öyle erdemsizce.